Nabavi mi kovanicu, a ja ću ubaciti 10 kukaca tvom mišu.
Sen bana ver, ben farene 10 böcek vereyim.
Plačaju me 800$ na tjedan da kažem mačku i mišu što da rade.
Bir kediyle fare ne yaparsa onu anlatıyorum onlar da bana haftada 800 dolar veriyorlar!
Vrijeme je da se prestanemo brinuti o mišu i počnemo razmišljati kako nabaviti 1200 dolara.
Şimdi fare için endişelenmenin sırası değil, sen 1200 doları nereden bulacağımızı düşün.
Pomogao sam Delovom mišu. Njegovom cirkuskom mišu.
Del'in faresine yardım ettim sirk faresine.
Ako je mogao mišu toliko produžiti život koliko još dugo ja imam živjeti?
Bir farenin bu kadar uzun yaşamasını sağladıysa benim daha ne kadar zamanım var?
Šta planiraš, super-mišu, da se popneš uz zid?
Ne yapmayı planlıyorsun, Süper fare, duvara mı tırmanacaksın?
Šta se dešava u mački i mišu ako je mačka retardirana?
D.M.V. Motorlu Araçlar Departmanı'dır. Bir sahne değildir.
Mišu, možda možeš uspavati čudovište pričajući mu neku od dosadnih priča o tvojoj obitelji.
Bebeğim, belki de ailen hakkındaki o sıkıcı hikâyelerden birisini anlatırsan, canavarı uyuşturarak uyutabilirsin.
Vampirskom slepom mišu je potrebno najmanje 2 kašike...
Vampir yarasası iki çorba kaşığı kana ihtiyaç...
MORAMO GA TESTIRATI NA PACOVU ONDA NA SLEPOM MIŠU, I IZ NEKOG RAZLOGA NA ŠEŠIRU...
Ama önce bir sıçan, daha sonra bir yarasa sonra bazı nedenlerden ötürü bir şapka...
Riba koja pliva ispod površine pravi male odavajuće talasice i to je sve što je slijepom mišu potrebno da ih otkrije.
Yüzeyin hemen altında yüzen bir balık suda dalgacıklar oluşturur. Ve yarasanın onları fark etmesi için gereken tek şey budur.
Mišu J se sinoć stanje pogoršalo.
Fare J. dün gece burada en kötü gecesini geçirdi.
Napravio si rendgenski snimak i snimak skenerom na mišu?
Fareye röntgen ve tomografi mi çektin?
Tu se radi o malom židovskom mišu... s predobrim srcem...
Kocaman bir kalbi olan Yahudi bir fare ve bir... Pekâlâ.
Mogao sam se prišuljati poljskom mišu u tvornici jastuka.
Bir yastık fabrikasında bir tarla faresine çaktırmadan yaklaşabilirdim.
Nećeš naći ništa sira u ovom labirintu, mišu.
Bu labirentte peynir bulamayacaksın, Fare Çocuk.
Imao sam prijatelja, Mišu, koji je radio za mene.
Bir dostum vardı, Misha. Bana çalışırdı.
Novi princ je pozvao Mišu, njegovu suprugu i najstariju kćer u Moskvu, kako bi potpisao račune koje je kontrolirao i onda ga ubio.
Yeni prens Misha'yı, karısını ve büyük kızını Moskova'ya davet etti. Kontrolündeki hesaplara imza attırdı ve onları öldürdü.
To isto kobra radi kobra mišu pre nego što napadne.
Kobranın fareye saldırmadan önce yaptığı şey gibi.
Znaš za priču koju si mi ispričao o lavu i mišu?
Aslan ve fare hakkında anlattığın hikayeyi hatırlıyor musun?
Jesi li ikada čuo priču o mišu, lavu i trnu?
Fare, aslan ve diken masalını duydun mu hiç?
Znaš da ta priča govori o mišu koji se sprijatelji s lavom nakon što mu izvadi trn iz šape, je li?
O masalın, farenin, aslanın pençesindeki dikeni çıkardıktan sonra arkadaş olmalarını anlattığını biliyorsun, değil mi?
I možete uzeti rapamycin i dati ga mišu čak i kad je relativno star, recimo kao 60 ljudskih godina, to je staro za miša -- ako mišu date rapamycin, živjet će dulje.
Rapamycin'i alabilir ve bir fareye verebilirsiniz...... 60 yaş bir insan içinde, bir fare içinde...... oldukça büyük bir yaştır,...... eğer bir fareye rapamycin verirseniz,...... fare uzun yaşayacaktır.
Ali ipak, sada u 2011. godini, postoji lijek koji možete dati mišu koji je relativno star i to će produžiti njegov životni vijek, pri čemu dolazimo do znanosti koja je napravljena na svim tim ostalim životinjama.
2011 yılındayız,...... tüm bu farklı hayvanlar üzerinde yapılmış...... bir bilimin ortaya çıkmasıyla, oldukça yaşlı...... farelerin ömrünü uzatmak için...... verebileceğimiz bir ilaç vardır.
možete reći „Dajte mafin mišu“, dativom s prijedlogom,
ili „Dajte mišu mafin“, dativom s dvostrukim objektom,
ya da "fareye çöreği ver", çift-nesneli datif,
Kada percipiramo događaj kojim utječemo na „mafin“ -- kada radimo nešto mafinu -- kažemo „Daj mafin mišu“.
Bu yüzden, bir çöreğin bir yere gitmesine neden olan bir olay düşündüğünüzde -- çöreğe bir şey yaptığınızda (etki ettiğinizde) -- "Çöreği fareye ver" dersiniz.
Kada događaj percipiramo kao „uzrokujte da miš ima nešto“, tada utječemo na miša, te stoga koristimo „Dajte mišu mafin“.
"Farenin birşeye sahip olması" olarak yorumlarsanız, Fareye bir şey yapıyorsunuz ki bunun için de, "Fareye çörek ver" diye ifade ediyorsunuz.
Jedan lik je u laboratoriju čak uspio ponovno aktivirati uspomene ženskog miša u muškom mišu, a glasine govore da je to ugodno iskustvo.
Hatta laboratuvardaki bir eleman, erkek faredeki dişi fare anıları yeniden canlandırabilmiş, hatta diyorlar ki zevkli bir deneyime dönüştürmüş.
I znanstvenici kao što je Joanne Webster pokazali su nam da ako se Toxo nastani u mišu ili štakoru, on pretvori glodavca u raketu koja traži mačke.
Joanne Webster gibi bilim insanları bir sıçanın ya da farenin içine girdiğinde Toxo'nun bir kemirgeni nasıl kedi-bulucu füze haline getirdiğini göstermiştir.
Počeli smo koristiti probiotičke bakterije koje su sigurne bakterije i koriste zdravlju, i otkrili smo kada ih se oralno da mišu ovi probiotici selektivno rastu unutar tumora jetre.
Sağlığa yararı olan güvenli probiyotik bakterileri kullanarak başladık ve farelere ağız yoluyla verildiğinde bu probiyotiklerin titizlikle karaciğer tümörlerinin içinde büyüdüğünü bulduk.
Kako bismo ovo testirali, proveli smo eksperiment na mišu.
Bunu test etmek için bir fareyi kobay olarak kullandık.
0.9887421131134s
Preuzmite aplikaciju Igre Riječi besplatno!
Povežite slova, otkrijte riječi i izazovite svoj um na svakoj novoj razini. Spremni za avanturu?