Şelaleden aşağı atılan bir matematik profesörü için olağan bir durum.
Očekivano kad netko gurne profesora matematike niz vodopad.
Aşağı yukarı ben de öyle dedim.
Nešto slično sam i ja rekao.
Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık.
To je jedna od onih, uh... paradajz-paradjiz stvari.
Aşağı gideyim ve Bay Humphrey'in çantalarını alayım.
Vratiću se dolje da pokupim torbe gospodina Humphreya.
Elena'yı Wickery Köprüsü'nden aşağı atmakla tehdit ettiğimden beri içmiyorum.
Otkad sam zaprijetio da ću ubiti Elenu na mostu.
Asıl sorun planların için hepimizi uçurumdan aşağı itmen.
Problem je to što ćeš nas odbaciti samo kako bi zaštitila sebe.
Aşağı inmek üzere olduğunu söyleme lütfen bana.
Molim te nemoj mi reći da ćeš sići.
Bu mertebeye ulaşmak istiyorsan, aşağı in ve bana bir mochaccino kap gel.
Ako hoćeš poći putom tog poštovanja, donesi mi kapučino s čokoladom.
Bir kere başardın mı... gerisi yokuş aşağı gider.
Kad uspeh postane navika, odatle sve ide nizbrdo.
Ve ben de, rahatsızlığı baş aşağı et ve kenara koy ve tüm A'ları al, diye düşünürüm.
A ja sam više za nokautiranje neugodnosti, pomicanje istog i dobivanje svih petica.
Nörolojinin modern araçları orada olup bitenlerin roket biliminden aşağı kalır yanı olmadığını gösteriyor.
Suvremena oruđa neuroznanosti pokazuju nam da ono što se ondje događa nije ništa jednostavnije od znanosti o raketama.
Manhattan'ın Aşağı Doğu Yakasında bir bar keşfettim haftada bir şiir gecesi düzenliyordu, şaşkına dönmüştüm ama destekçi anne ve babam dile dökebildiğim her mısrada boğulmam için beni oraya götürdüler.
Otkrila sam taj bar na Lower East Side Manhattana koji je održavao tjedne večeri poezije, i moji zbunjeni, ali podržavajući, roditelji su me poveli kako bih upijala svaku uncu izgovorene riječi koju sam mogla.
Aşağı yukarı üç gün sonra, sıvının yüzeyinde kabarcıklar görünecek.
Nakon otprilike tri dana, na površini tekućine će se pojaviti mjehurići.
Ve şimdi eğer kanatları yukarı ve aşağı çırparsak, bir kuş gibi uçurtma olasılığımız var.
I ako sada mlataramo gore dolje... imamo mogućnost letjeti poput ptice.
Onu döndürmeli, aşağı ve yukarı hareket ettirmeliyiz.
Moramo je okrenuti, ići gore i ići dolje.
Burada Venüs, Dünya ve Mars gezegenlerini görüyorsunuz. Güneş sistemimizde yer alan büyüklükleri aşağı yukarı aynı olan üç gezegen. Ancak sadece bir tanesi yaşam için elverişli.
Ovdje prikazujem Veneru, Zemlju i Mars -- tri planeta u našem sunčevom sustavu koji su približno iste veličine, ali od kojih je samo jedan zaista dobro mjesto za život.
Değişen şey ise bizim artık kanıtlara bakabileceğimizdir; toplumları, aşağı yukarı eşit olan toplumları karşılaştırabiliriz ve eşitsizliğin yaptıklarını görebiliriz.
Ono što se promijenilo je da sada možemo promotriti dokaze, možemo usporediti društva, više ili manje jednaka društva, i vidjeti što nejednakost čini.
Ve gördüğünüz gibi eşitliğin daha fazla olduğu soldaki ülkelerde, -Japonya, Finlandiya, Norveç, İsveç- üst yüzde 20'lik kesim, alt yüzde 20'lik kesimden aşağı yukarı üç buçuk, dört kat daha zengin.
I vidite da u zemljama s većom jednakosti na lijevoj strani, Japan, Finska, Norveška, Švedska, prvih 20% su oko 3.5, 4 puta bogatiji od posljednjih 20%.
Görüyorsunuz, eşitsizliğin daha fazla olduğu uçta, nüfusun aşağı yukarı yüzde 15'i diğerlerine güvenebileceğini hissediyor.
Možete vidjeti da je, na strani s većom nejednakosti, oko 15% populacije koji osjećaju da mogu vjerovati drugima.
Aşağı yukarı on katlık bir fark var; y-ekseninde logaritmik ölçek kullanılmış.
Tu je otprilike deseterostruka razlika, logaritamska ljestvica je sa strane.
Ama böyle söylemek yerine, insanlar aşağı iner ve toparlandıktan sonra, tekrar yukarı çıkarlar.
Ali umjesto toga, ljudi se spuste, i nakon što se oporave, ponovo se penju.
Bu yüzden aşağı gelirsem azıcık alışveriş yapacağım.
Sići ću dolje, idem malo u kupnju.
ve önemli olan budur. Dünyanın geleceği bir ağ olacak, bir piramit değil, baş aşağı dönmüş bir piramit değil.
Budućnost našeg svijeta je mreža, a ne obrnuto okrenuta piramida.
Kilo değişiminizi aşağı yukarı bu değerler aralığında tutabilmek için yaşam tarzınızı şekillendirebilirsiniz, ancak bu değerlerin dışına çıkmak aslında çok çok daha zordur.
Svojim stilom života možete mijenjati svoju težinu krećući se gore-dolje unutar tog raspona, ali je mnogo, mnogo teže ostati izvan njega.
Ama eğer ağırlık istiyorsanız, Aşağı göğsünüze inmeniz gerek.
No ako želite težinu, morate otići još dalje, do prsa.
Sonra duştan çıkıp mekanik bir şekilde giyindim. Dairemin içinde aşağı yukarı yürüyor ve düşünüyordum: "İşe gitmeliyim. İşe gitmeliyim. Araba sürebilir miyim?
Pa izađem iz tuša, mehanički se odjenem, pa krenem stanom i mislim: "Moram otići na posao. Moram otići na posao. Mogu li voziti?
Ve gözyaşlarımın yüzümden aşağı doğru aktığını hissettim.
I osjetio sam kako mi suze teku niz lice.
Ve bana şunu söyledi: "Auschwitz'e giden trenin içindeydik ve aşağı doğru baktım ve kardeşimin ayakkabılarının kayıp olduğu gördüm.
I rekla mi je ovo, "Bili smo u vlaku koji je vozio u Auschwitz, pogledala sam i vidjela da moj brat nema cipele.
Yani sanırım bu sayıyı 20 ile falan çarparsak aşağı yukarı videoyu gören insan sayısını buluruz.
Pretpostavljam kako to možete pomnožiti s 20 ili tako nešto i dobiti koliko ga je ljudi vidjelo.
‹‹Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.››
Hajde da siđemo i jezik im pobrkamo, da jedan drugome govora ne razumije."
Bunun üzerine Musa aşağı inip durumu halka anlattı.
Mojsije siđe k narodu i sve mu kaza.
Bunun üzerine Yeşu giysilerini yırtarak İsrailin ileri gelenleriyle birlikte başından aşağı toprak döküp RABbin Sandığının önünde yüzüstü yere kapandı ve akşama dek bu durumda kaldı.
Razdrije Jošua haljine svoje i baci se ničice pred Kovčegom Jahvinim, i ostade tako do večeri, on i starješine u Izraelu, posuvši glave pepelom.
Kız, ‹‹Bana bir armağan ver›› dedi, ‹‹Madem Negevdeki toprakları bana verdin, su kaynaklarını da ver.›› Böylece Kalev yukarı ve aşağı su kaynaklarını ona verdi.
Ona mu odgovori: "Daj mi blagoslov! Kad si mi dao kraj u Negebu, daj mi onda i koji izvor vode." I Kaleb joj dade Gornje i Donje izvore.
Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin.
tko bude na krovu, neka ne silazi uzeti što iz kuće;
Kalabalıktan Ona yaklaşamadıkları için, bulunduğu yerin üzerindeki damı delip açarak felçliyi üstünde yattığı şilteyle birlikte aşağı indirdiler.
Budući da ga zbog mnoštva nisu mogli unijeti k njemu, otkriju krov nad mjestom gdje bijaše Isus. Načinivši otvor, spuste postelju na kojoj je uzeti ležao.
Damda olan, evinden bir şey almak için aşağı inmesin, içeri girmesin.
Tko bude na krovu, neka ne silazi i ne ulazi u kuću da iz nje što uzme.
Zakkay hızla aşağı indi ve sevinç içinde İsayı evine buyur etti.
On žurno siđe i primi ga sav radostan.
İsa Zeytin Dağından aşağı inen yola yaklaştığı sırada, öğrencilerinden oluşan kalabalığın tümü, görmüş oldukları bütün mucizelerden ötürü, sevinç içinde yüksek sesle Tanrıyı övmeye başladılar.
A kad se već bio približio obronku Maslinske gore, sve ono mnoštvo učenika, puno radosti, poče iza glasa hvaliti Boga za sva silna djela što ih vidješe:
Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü.
On, eto, steče predio cijenom nepravednosti pa se stropošta, raspuče po sredini i razli mu se sva utroba.
Ne var ki, konuşmayı dinlemiş olanların birçoğu iman etti. Böylece imanlı erkeklerin sayısı aşağı yukarı beş bine ulaştı.
Ipak mnogi od onih koji su čuli Riječ, povjerovaše te broj vjernika poraste nekako do pet tisuća.
Ama Saulun öğrencileri geceleyin kendisini aldılar, kentin surlarından sarkıttıkları bir küfe içinde aşağı indirdiler.
ali ga učenici noću uzeše i preko zidina oprezno spustiše u košari.
‹‹Haydi kalk, aşağı in. Hiç çekinmeden onlarla git. Çünkü onları ben gönderdim.››
De ustani, siđi i pođi s njima ne skanjujući se jer ja sam ih poslao."
Komutan ertesi gün, Yahudiler'in Pavlus'u tam olarak neyle suçladıklarını öğrenmek için onu hapisten getirtti, başkâhinlerle bütün Yüksek Kurul'un toplanması için buyruk verdi ve onu aşağı indirip Kurul'un önüne çıkardı.
Sutradan pak kad je htio točno saznati za što ga Židovi optužuju, odriješi ga pa zapovjedi da se sastanu veliki svećenici i sve Vijeće te privede Pavla i postavi ga pred njih.
Sözüm ona üstün elçilerden hiç de aşağı olduğumu sanmıyorum!
Smatram, eto, da ni u čemu nisam manji od "nadapostola".
Onu meleklerden biraz aşağı kıldın, Başına yücelik ve onur tacını koydun, Ellerinin yapıtları üzerine onu görevlendirdin.
Ti ga tek za malo učini manjim od anđela, slavom i časti njega ovjenča,
Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsayı, Tanrının lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz.
ali Njega, za malo manjeg od anđela, Isusa, vidimo zbog pretrpljene smrti slavom i časti ovjenčana da milošću Božjom bude svakome na korist što je on smrt okusio.
Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem olduğunu gördüm. Güneş keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay baştan aşağı kan rengine döndü.
I vidjeh: kad Jaganjac otvori šesti pečat, potres velik nasta. I sunce pocrnje kao dlakava kostrijet, sav mjesec posta kao krv.
0.56562280654907s
Preuzmite aplikaciju Igre Riječi besplatno!
Povežite slova, otkrijte riječi i izazovite svoj um na svakoj novoj razini. Spremni za avanturu?