Tłumaczenie "sıkışmış" na Polski


Jak używać "sıkışmış" w zdaniach:

"Yeryüzünde sıkışmış ruhlar", derdi büyükannem onlara.
Duchy związane na ziemi, mawiała babcia.
Şu an kıçın sıkışmış olduğu için, sana SEAL ekibinin gelişine yardımcı olacak herşeyi yapmanı emrediyorum.
Skoro już pan tam jest... niech im pan pomoże... wylądować.
Kamyon çarpmış, ağaçla kamyon arasına sıkışmış.
Została potrącona przez ciężarówkę i przygnieciona do drzewa.
Söylesene, şu kulağına sıkışmış şey de ne?
Hej, co tam sobie skitrałeś do ucha?
Müşterilerimiz hakkında bilmen gereken tek şey hepsinin kapana sıkışmış olduğudur.
O klientach musisz wiedzieć tylko to, że są w dołku.
Evet Baphomet'in putu evde olduğu sürece ruhlar burada kapana sıkışmış demektir, değil mi?
Więc tak długo jak posążek jest w domu dusze są tu uwięzione, tak?
Sıkışmış gözüküyordunuz ve millet de huzursuzlanmaya başlamıştı.
Wyglądałaś na zawaloną, a miejscowi zaczynali się niecierpliwić.
Kafasına sıktın ya da sıkmadın ama birini duvarda sıkışmış halde bırakmak hiç profesyonelce değildi.
Kulka w głowę, czy nie, pozostawienie go w pół drogi w ścianie nie było zbyt profesjonalnym ruchem.
Dördüncü çeyreğin bitmesine sadece bir dakika kaldı ve Duluth kendi 35 yarda çizgisinde sıkışmış durumda.
Moi drodzy, zostala minuta do konca czwartej kwarty, Duluth tkwi na 35. jardzie swego boiska.
Bense, sürekli olarak İskoç futbolundan bahseden Şişman Kerry ile iki göz odaya sıkışmış durumdayım.
Ja utknąłem w klitce, z grubym Kerry, który ciągle gada o futbolu irlandzkim.
Koca götün uzun zamandır o masanın arkasında sıkışmış kalmış.
Zbyt długo trzymasz swoje tłuste dupsko za tym biurkiem.
Valentine'a varıp da tırı durdurup Chapman'ın sıkışmış bedenini tırın altında buluncaya dek olayın farkına varamamış.
Nie zorientował się, co zrobił, nim nie dojechał do Valentine i znalazł Chapmana zaklinowanego pod samochodem. Dobry Boże.
Kendi pislikleriyle dolu bir havuzda sıkışmış iki yunus vardı.
Były tam dwa delfiny w basenie, pływające we własnych odchodach.
İçimde sıkışmış patlamaya hazır 50 yıllık sisli Cadı'lar bayramı birikimi var.
Przegapiałem Halloween przez 50 lat, to wszystko ścisnęło się we mnie i chcę wreszcie się wydostać!
Bazen o berbat kafadar polis filmlerine sıkışmış gibi hissediyorum kendimi.
Czasami mam wrażenie, że utknąłem w jednym z tych kiepskich filmów policyjnych.
Fırçama sıkışmış yapışkan bir şey var.
W mojej szczotce do włosów jest coś lepkiego.
Bilmiyoruz Bayan Bell, ama gerçekten iyi sıkışmış!
Nie wiemy, Panno Dzwoneczek, ale utkwiło naprawdę dobrze!
Şirketler kaya tabakaları arasına sıkışmış doğal gazın çıkartılmasını sağlıyor.
Firmy kopią i rozbijają łupki, żeby uwolnić gaz ziemny.
Bu işlem buzun içinde sıkışmış mikroorganizmaların serbest kalmasını sağlıyor.
Możliwe, że zamarzając, uwięziły żyjące w nich mikroorganizmy.
Onun yerine birlik olup enkazda sıkışmış sivilleri kurtardılar.
Utworzyli jedną grupę, która ratowała z wraku uwięzionych cywili.
...yapay zekanın nimetlerinden faydalanma fikri, büyük uluslarımızın yapay zekaya olan korkusunun kapanına sıkışmış.
Oba nasze wielkie narody... podjęły wyzwanie, by stworzyć sztuczną inteligencję... i usidlić ten terror.
Şöminemde sıkışmış bir hayvanın sesini duydum.
Słyszałem jakieś zwierzę uwięzione w moim kominku.
Bu "Hayalet" bizimkiyle başka bir evren arasında sıkışmış biri.
Ten "duch" jest człowiekiem uwięzionym pomiędzy naszym a innym światem.
Büyük patlama olduğunda evrendeki bir araya gelip sıkışmış bütün atomlar tek noktadan dışarıya doğru patladı.
Kiedy nastąpił "Wielki Wybuch" wszystkie cząsteczki we wszechświecie były zbite w całość w jedną, małą kropeczkę, która ekspodowała.
Kendi hayatında sıkışmış hissetmenin ne demek olduğunu biliyorum.
Znam uczucie bycia uwięzionym w swoim życiu.
Meleklerin düşmesinden sonra olan her kimse şu an mezarında sıkışmış durumda.
Każdy, kto zginął od upadku aniołów, utknął wewnątrz zasłony.
Otların arasında sıkışmış kişiler için dünyada bir yol açmak adına zorlu vakalarda bazı bilgilerin saklanması sıklıkla görülen bir durumdur.
Czesto przy trudnych sprawach omija sie niektore informacje, by utorowac niektorym droge powrotna do swiata.
Tüm o sevimliliğiyle kış uykusuna yatmış ve orada sıkışmış.
Lubi się przytulać i zbudował wokół siebie mur.
Adam zaten köşeye sıkışmış, isteseniz de içine edemezsiniz.
Jest w pułapce. Tego już nie spieprzycie.
Sonra da o güzel yuvarlak kıçın bacaklarımın arasında sıkışmış ve kaya gibi sağlam kafan göğsüme vurur vaziyette birlikte uzun bir yolculuk yaptık.
Potem długo razem jechaliśmy, ten twój uroczy, okrągły tyłeczek, wciskający się pomiędzy mój interes i ta twarda jak skała, przygniatająca mnie głowa.
Süpergirl, trafikten sıkışmış bir ambulansın içindeki adamın hayatını kurtardı.
/Supergirl uratowała życie człowieka, /przenosząc karetkę pogotowia.
Tüm diyarların en güçlü büyücüsü kahrolası bir ağacın içine sıkışmış, öyle mi?
Najpotężniejszy czarodziej wszystkich światów utknął w drzewie?
Bir kabuğun içinde sıkışmış şekilde senin boynunda olmak için beklemiş gibiler.
Jakby czekały w swojej muszli, by móc zawisnąć na twojej szyi.
Şimdi tabii ki, kafanız rahatsız edici şekilde sıkışmış ve gergin olacak, böylece neler olup bittiğini anlamakta güçlük çekebilirsiniz.
Nasza głowa też by się rozciągała, co by nie pomogło, bo trudno byłoby zrozumieć, co się dzieje.
Kendilerini şehirler ve kırsal alanlar arasında sıkışmış olarak görüyorlar.
Znajdują się oni pomiędzy rejonami miejskimi a wiejskimi.
Neredeyse tamamen karanlıkda dururken o an hızlı ve sıcak korkuyu hissedişimi anımsıyorum, sadece böyle bir cehennemde sıkışmış olmayı hayal edebiliyordum.
Stojąc w ciemnościach, pamiętam ten dreszcz strachu, kiedy wyobraziłam sobie jak musi się czuć osoba uwięziona w tym piekle.
Kendi doğruluğumdan, dürüstlüğümden, kendi kırılganlığımdan korktum ve bu korku kendimi köşeye sıkışmış hissetmeme neden oldu. Öyle bir köşe ki, benim her bir gün düşündüğüm sadece tek bir çıkış yoluna sahip.
Bałem się prawdy o sobie, szczerości i okazywania słabości i z powodu tego lęku czułem się zapędzony do narożnika, skąd mam tylko jedno wyjście i dlatego codziennie myślałem o tym wyjściu.
Hasta, hayalet olan, sıkışmış kramplı sol kolunu aynanın sol tarafına koyuyor normal olan sağ kolunu da sağ tarafa koyuyor aynı o sıkışık duruşu gerçekleştiriyor ve aynanın içine bakıyor, ne yaşıyor peki?
Pacjent wkłada lewą, fantomową rękę spazmatycznie zaciśniętą, po jednej stronie lustra a zdrową rękę po drugiej. Zaciska zdrową rękę w taki sam sposób i patrzy w lustro.
Şimdi Singapurda bunu söylemek saçma geliyor, çünkü gemi taşımacılığı burada hâlâ mevcut ki şu anda da bir otelin üzerindeki bir gemide sıkışmış durumdasınız.
Może nie w Singapurze, gdzie transport morski jest tak wszechobecny, że nawet na dachu hotelu umieszczą statek.
bir toprak ve taş ejderhadır. Seddi, Chunqiu döneminde, bireysel feodal devletlerden Çin'in kuzeyindeki göçebe akıncılardan karşı korunmak üzere inşası, sıkışmış toprağın çoklu duvarları olarak başladı.
Wielki Mur na początku był wieloma murami z ubitej ziemi, wybudowanymi przez państwa feudalne podczas okresu Chunqiu, by chronić przed koczowniczymi najeźdźcami z północy Chin i sobą samym.
(Gülüşmeler) Gerçek şu ki biz 700.000 kişiden oluşan dünyadaki popülasyonu en büyük iki dev -Çin ve Hindistan- arasına sıkışmış bir ülkeyiz.
(Śmiech) W rzeczywistości jest nas mniej niż 700 tys., wciśniętych pomiędzy Chiny i Indie, dwa najludniejsze kraje świata.
Bir proje için sıkışmış durumda değiller.
Nie chodzi o projekt na ostatnią chwilę.
Böylece, çocukluk süper gücümü kullanarak, insanlara bu konuların farklı yönlerini göstermeye ve ailesi ile ülkesi arasında sıkışmış bir genç olmanın ne demek olduğunu göstermeye karar verdim.
Postanowiłam użyć swoich dziecięcych supermocy. Spróbuję sprawić, żeby ludzie rozumieli, co znaczy być młodą osobą tkwiącą między rodziną a państwem.
2.2946422100067s

Pobierz naszą aplikację z grami słownymi za darmo!

Połącz litery, odkrywaj słowa i wyzwij swój umysł na każdym nowym poziomie. Gotowy na przygodę?