Öğle yemeğini çalıp duran 6. sınıf öğrencisini unuttun mu?
Sjećaš se one šestašice koja ti je otimala užinu?
Anne, zaten giyindim ve öğle yemeğimi de hazırladım.
Već sam obučen i spakirao sam si ručak.
Bay Andrews öğle yemeğini aldı mı?
G. Andrews je dobio svoj ručak?
Şimdi öğle yemeğinden dönüşte, yüzü yanmış ve yeni bir yarası olan askeri bir görünüşü olan bir adamla gelmiş, her ikisi de Afganistan'daki sefere ve mecburi terhise işaret ediyor.
Sad se pojavljuje nakon ručka u društvu čovjeka vojničkog izgleda potamnjelog i s nedavnom povredom, što sugerira ratovanje u Afganistanu i prisilni odlazak otamo.
Öğle yemeğimi bahçede yiyor koyun etimi onun müziğiyle çiğniyordum...
Čak bih i jeo u vrtu, žvakao ovčetinu na taktove...
Sonra sen de öğle yemeği midir artık her ne sikimse sipariş verebilirsin.
A onda možete naručiti ručak ili bilo što drugo, jebote.
Öğle yemeği için bir saatim var.
Lmam sat vremena pauzu za ručak.
Bir kasa kayısı likörü, öğle yemekleri de sizden.
Sanduk soka od marelice. Ti osiguravaš ručak.
Öğle yemeğinde nefis bir yeşil keçeli kalem yedi.
Pojeo ukusan zeleni marker za ručak.
Arayı düzeltmek için gidip onu öğle yemeğine davet edeceğim.
Idem vidjeti jel' slobodna za ručak da izgladim stvari.
Şimdi öğle yemeği arası vermiş bir golfçu iseniz, zamanınızı Manhattan dışındaki en yakın golf kursunda kullanmalısınız.
AKO STE IGRAČ GOLFA NA PAUZI ZA RUČAK, POTREBNO VAM JE SAT VREMENA DO IGRALIŠTA NA MANHATTANU.
Zaten doğru saç kesimim yok ve reçel kavanozu dışında kokteyl içmiyorum ya da Instagram'a öğle yemeğimin fotoğrafını atmıyorum.
Ionako nemam pravu frizuru i ne pijem koktele iz staklenki i ne stavljam fotke svog ručka na Instagram.
Öğle yemeği için bir planın var mı?
Da li imaš nešto u planu za ručak?
12:30'da Hâkim Roberts'la olan öğle yemeğini iptal etmek isteyebilirsin.
Možda biste željeli otkazati ručak u 12:30 sa sucem Robertsom.
Kim öğle yemeği için pizza ister?
Tko je na strani obrane, Live Herbally?
Öğle yemeği vaktinde kaşarlanmış memurlar gençlerin asilik hikâyelerini anlatmak için toplandıklarında eminim ki benimkini en iyisi seçmeyecekler.
Za vrijeme ručka kad se prestupnici okupe kako bi pričali o mladenačkom buntovništvu kladim se da ću imati o čemu pričati.
O zaman savunma, öğle yemeğinden sonra ilk tanığını çağırabilir.
Onda će obrana nakon ručka pozvati prvog svjedoka.
Yarın tam öğle vakti burada olacaksın.
Sutra ćeš ovdje biti u podne.
Öğle yemeği yediğimi karıma söyleyemem mi?
Ne mogu da kažem svojoj ženi da sam na ručku?
Aferin, sakar oğlan sayende öğle yemeğinde tavuk salatası yok.
Odlično, nespretnjakoviću. Nema pileće salate za ručak.
Seni stüdyoya bıraktıktan sonra Whit'le öğle yemeği yiyeceğim.
Na kasni doručak sa Whitom. Nakon što te odvezem do studija.
Evet, Laurel'ı öğle yemeği için almaya geldiğimde ki bunu sana söylememiş.
Da, kad sam išao pokupiti Laurel na ručak... A što ti ona očito nije rekla.
Öğle yemeğimi paketler, uyurken masal anlatırdı.
Pakirani ručci, priče za laku noć.
Bu bir ürün tanıtımı, öğle yemeği değil.
Ovo je predstavljanje novog proizvoda, ne piknik.
Gidecek yeri olmayan ihtiyarlara öğle yemeği servis etmeyeceksin değil mi?
Nećeš valjda dijeliti ručak starcima koji nemaju gdje?
Karen, şu anda Tim'le öğle yemeğindeyim.
Karen, doslovce sam upravo na ručku s Timom.
Öğle yemeği zamanı geldiyse kendime bir tabak fasulye koyacağım.
Ako je to ručak, uzet ću si tanjur graha.
Sen niye öğle yemeğini böyle kaybetmiyorsun?
Zašto nikada ne izgubiš ručak na isti način?
Öğle yemeği zamanıydı ve yemek yiyecek bir yer arıyorduk.
Bilo je doba večere, i počeli smo tražiti mjesto za jelo.
Kendime öğle yemeği hazırlamak zorunda olmadığım ilk zamanlardandı.
Ali to je bio jedan od prvih puta kada si nisam sama trebala kuhati ručak.
Öğle yemeğine kadar buradaki işimizi bitirebiliriz. Yani...
Mogli smo biti gotovi s ovim do ručka. Hoću reći...
İlk çıkışım bir arkadaşımla öğle yemeği yemek içindi.
Prvi put kad sam izišla, bilo je to kako bih se našla s prijateljicom na ručku.
Hızlı prototiplemede o kadar hızlıyız ki kesip yontarken öğle yemeğimiz hâlâ beslenme çantamız içinde.
Tako brzo ih izrađujemo da je ručak još u torbama kad ih osposobljavamo.
Cumartesi günü öğle yemeğinde 1947 Beyaz Cheval açtılar.
I za subotnji ručak otvorili smo '47.
Neyse, Gillian ve ben bir gün öğle yemeği yedik ve dedim ki, "Gillian, nasıl dansçı oldun?"
Dakle, jednog sam dana ručao s Gillian i pitao sam ju: “Gillian, kako si postala plesačica?”
Okul yemeği öyle bir şey ki çoğu çocuk --aslında günde 31 milyon tanesi-- günde en az iki öğün, kahvaltı ve öğle yemeği olmak üzere, yılın 180 günü bunu yüyorlar.
Školska hrana je nešto što većina djece -- 31 milijuna dnevno, zapravo -- jedu dvaput dnevno, više nego često, doručak i ručak, 180 dana godišnje.
Çocuklarınız okulda, kahvaltı ve öğle yemeklerinde süt içiyolar, değil mi?
Vaša će djeca dobivati mlijeko u školi, za doručak i ručak. Je li tako?
Öğle yemeği yiyorduk, ve bana Bali'de uyuşturucu kullanmaktan hapiste olduğu zamandan bahsediyordu.
Ručali smo i pričao mi je o vremenu kada je bio u zatvoru na Baliju zbog korištenja droge.
Öte yandan, eğer otların hışırdamasının nedeninin rüzgar olduğunu düşünürseniz, ama aslında orada yırtıcı bir hayvan varsa, öğle yemeği oldunuz.
S druge strane, ako vjerujete da je šuškanje u travi samo vjetar, a ispadne da je to opasni predator, vi ste ručak.
Öğle vakti körlerin karanlıkta el yordamıyla yürüdüğü gibi yürüyeceksiniz. Yaptığınız her şeyde başarısız olacak, sürekli sıkıştırılacak, yağmalanacaksınız. Sizi kurtaran olmayacak.
u po bijela dana tumarat ćeš kao što tumara slijepac po mraku; nećeš imati uspjeha u svojim pothvatima; sve vrijeme svoje bit ćeš izrabljivan i pljačkan, a neće biti nikoga da te spasi.
Beerotlu Rimmonun oğulları Rekavla Baana yola koyuldular. Öğle sıcağında İş-Boşetin evine vardıklarında İş-Boşet uzanmış dinlenmekteydi.
Sinovi Rimona Beeroćanina, Rekab i Baana, digoše se i dođoše za najveće dnevne vrućine Išbaalu do kuće, a on upravo spavaše podnevni počinak.
O senin doğruluğunu ışık gibi, Hakkını öğle güneşi gibi Aydınlığa çıkarır.
Pravda će tvoja zasjati k'o svjetlost i tvoje pravo k'o sunce podnevno.
Oysa doğruların yolu şafak ışığı gibidir, Giderek öğle güneşinin parlaklığına erişir.
A pravednička je staza kao svjetlost svanuća, koja je sve jasnija do potpunog dana.