Bizimkilerle bir görüşeyim. Eminim ki, anlaşmaya yanaşacaklardır.
Dat ću ti i bolji dogovor.
Hatta daha iyi bir teklifim var.
Gle, dogovor je bio da ćemo zavijati na mjesec... bez vremenskog ograničenja i datuma isteka roka.
Çok tatlı. Aslında orijinal isim Bobby Manners'dı.
Došao sam se ispričati što sam propustio naš dogovor.
Geçen gün randevumuzu kaçırdığım için özür dilemeye geldim.
Novi dogovor, poljubi me za ključeve.
Yeni anlaşma şöyle; anahtarlara karşılık bir öpücük.
Kupujemo iz ove galerija, Mark je napravio dogovor da umjetnik napravi seriju slika za ured.
Biz de hep buradan alırız. Mark ofisi için bu ressama bir seri resim sipariş etti.
Smatrajte je nečim što će zasladiti dogovor.
Neden onu anlaşmamızı tatlandıracak bir şey olarak düşünmüyorsunuz?
Andrew, to je bio poslovni dogovor, i ti si se toga držao, ali sada dogovor otpada.
Andrew bir anlasma basarisiz oldu, simdi, bu anlasmaya devam etmiyoruz.
Prebacite taj novac meni do 7 sati sutra navečer i imamo dogovor.
O parayı yarın 7'ye kadar bana aktarırsan, anlaştık demektir.
Kada su rusi saznali da ne može ispuniti dogovor, otpremili su ga u Sibir, a tamo je proveo sljedećih 20 godina u votkom pogonjenom bijesu.
Ruslar yapamayacağını öğrendiklerinde onu Sibirya'ya sürdüler. Sonraki 20 yılını votka şişesinin içine gömülmüş halde, kin tutarak geçirdi.
A ti ćeš ispuniti naš dogovor, jer ako ne budeš, biti ćeš točno ono što si bio kada sam te našao, mrtvac.
Ve bu anlaşmamıza uyacaksın. Çünkü uymazsan tam olarak seni bulduğum hale dönersin, ölü birine.
Zbilja si ukakio taj dogovor na raskrižju.
Kesişen yollar anlaşmasını gerçekten boşa harcadın.
Za opstanak našeg planeta morali smo sklopiti dogovor s Megatronom!
Gezegenimizin hayatta kalmasının uğruna bir anlaşma yapmak zorundaydım. Megatron ile.
Mislio sam da smo imali dogovor.
Ne? Dün gece bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum.
Ovaj navod "zaruke" je fleksibilni dogovor.
"Nişanlanma" olayı esnek bir sözleşmedir derim.
Mason mi je rekao da želi što je moguće dalje od kuće, ali i dalje poštuje dogovor da se školuje unutar Teksasa, što cijenim.
Mason evden olabildiğince uzaklaşmak istediğini söyledi ama yine de eyalet içi harç ödeme anlaşmamızı bozmadı, minnettarım.
Takav je bio dogovor, zar ne?
Böyle yapmamız gerekiyordu değil mi? - Ara verirken.
I znam da ovakav dogovor može stvoriti veliki pritisak na nas, ali znam da se možemo nositi sa time.
Ama biz onunla başa çıkabilirim emin hissediyorum bize çok baskı koyabilirsiniz Ve biz bu tip bir düzenlemenin kabul edersiniz.
Mislim da se ukopava, da postigne bolji dogovor.
Bence daha iyi bir anlaşma yapmak için, ilgi çekmeye çalışıyor.
Ako ga se smjesta ne riješimo, otkazujem dogovor.
Hemen ondan kurtulmazsak anlaşmayı iptal ediyorum.
Ako postignemo zadovoljavajuć dogovor, svakako ću vam poslati sanduk najbolje berbe.
Tatmin edici bir anlaşmaya varırsak size Arbor'ın en kaliteli şarabından bir fıçı yollayacağımdan emin olabilirsiniz.
Jeste li ti i supruga spremni za dogovor?
Eşinizle beraber anlaşma yapmaya hazır mısınız?
No onda je Sherry rekla da će se udati za mene ako Dwight ostane živ, što je, ako bolje razmisliš, prilično sjeban dogovor, jer sam htio oženiti njenu sestru dok nije umrla, ali...
Ama sonra Sherry, Dwight'ın yaşamasına izin verirsem benimle evleneceğini söyledi. Düşününce biraz garip bir anlaşma oluyor çünkü ölmeseydi kardeşiyle evlenecektim.
Pa, dobra vijest je da je konačno pristala na dogovor.
Güzel haber şu ki Rayna sonunda anlaşmayı kabul etti.
Napisah, "Solomone, vrijedi li još uvijek naš dogovor?
Dedim ki: "Solomon, anlaşma hâlâ geçerli mi?
A za ovaj dogovor što smo ga ugovorili ja i ti neka je Jahve svjedok između mene i tebe dovijeka!"