Tłumaczenie "tutarlı" na Polski


Jak używać "tutarlı" w zdaniach:

Adli tabibin ilk raporuna göre belirtiler akut menenjitle tutarlı.
Raport koronera opisuje symptomy pasujące do zapalenia opon mózgowych.
Her şey ne kadar tutarlı, görmüyor musun?
To się układa w logiczną całość.
Ama çılgın rüyaları arasından tutarlı bir şeyler çıkarmak zordu.
Ale to nie było takie proste wprowadzić logikę... w jej dzikie halucynacje.
Sahte bir adı devamlı kullanman, ansızın şeytana uyma ve önceden tasarlanmamış bir hareket hikâyenle tutarlı değil.
Chroniczne używanie przybranych nazwisk koliduje z historyjką o nagłej pokusie i braku premedytacji.
EEG analizi, deneklerin beyin dalgası aktivitelerinin tutarlı ve senkronik... olduğunu gösteriyor.
EEG pokazuje całkowitą synchronizację fal mózgowych... obu badanych.
En azından bu tutarlı, çünkü herkes sanal ortamda yalan söyler.
To przynajmniej logiczne, bo każdy kłamie w Internecie.
Lakros sentetik açıklık radarımız, Yongjiri'de tutarlı seviyedeki bu gazla birlikte, orta menzilli 3-5 megatonluk bir nükleer aygıtın varlığını tespit etti.
Nasz radar do pomiarów radioaktywnych wykrył taki gaz w Yongjiri... W ilości świadczącej o istnieniu bomby nuklearnej o sile od 3 do 5 megavat.
Tutulma anında çekilmiş bu fotoğrafik levha mukayese levhası ile birebir örtüşürse, Einstein'ın yanıldığını ve Newton'ın kuramının tutarlı olduğunu anlayacağız.
Jeśli gwiazdy na kliszy z zaćmienia pokryją się ze zrobionymi w anglii, Einstein się myli Newton zostaje na wieki
Ofisimi terk ederken tamamen tutarlı davranıyordu.
Był zupełnie racjonalny, gdy ode mnie wychodził.
Her maruz kalma olayı, maruz kalma olsaydı onun parçasındaki prosedür hatasına uygun şekilde belgelerle tutarlı olurdu.
Jeśli z czymkolwiek takim by się zetknęła, byłoby to wynikiem nieprzestrzegania przez nią stosownych procedur.
Olaylar 5 farklı eyalette gerçekleşmiş ama işleniş özellikleri tutarlı.
Przypadki wystąpiły w pięciu stanach, ale sposób działania jest taki sam.
İki yara da düşük kuvvetli ve tutarlı darbelerden oluşmuş.
Obie rany odpowiadają uderzeniu przedmiotem o niewielkiej prędkości wyjściowej.
Sonuçların Alzheimer hastalığıyla tutarlı olup olmadığına bakacağım.
Chcę sprawdzić, czy te oznaki wskazują na chorobę Alzheimera.
Burada, sayılar ve harflerden sonra gelen, tutarlı aralıklarla sadece numara içeren karakter dizileri var ve sonra da tekrar ediyor.
Mamy ciągi tej samej długości z samymi cyframi tutaj, za nimi obszary z cyframi i literami i tak w kółko.
Kurt hakkındaki tanımlamaları tutarlı ve detaylı.
Jej opis wilka jest stały i dokładny.
...Tutarlı bir hikâyeniz olduğu yanılsamasını yerle bir eden saçma sapan, bir dizi alakasız saçmalık.
Przez takie niespójności pańska wiarygodność legnie w gruzach.
Bu bulmacanın tam ortasına öyle bir parça koyabilirsiniz ki, birdenbire tutarlı bir resim oluşmaya başlar.
Jeśli dodać jeden element do układanki nagle wyłania się spójny obraz.
Görüşlerini tutarlı herhangi bir bilimsel argümanla savunamayan yaratılışçılar, ateizme karşı yaygın olarak duyulan korkunun arkasına sığınıyor.
Kreacjoniści z braku spójnych naukowych argumentów zwracają się ku powszechnej fobii na punkcie ateizmu.
bir başka konu ise bu tip hacker'ların çoğu Asperger sendromu ile tutarlı bir karakteristik gösteriyor.
Inną rzeczą jest częste występowanie takich hakerów, którzy mają cech spójne z zespołem Aspergera.
Ve X-ışını kristalografisinden olduğu için DNA'nın gerçek modeli ile tutarlı.
Obraz powstał dzięki krystalografii rentgenowskiej przedstawia wierny model DNA.
1981 yılında, Science dergisinde bir makale yayınladık; bir önceki yüzyılda gözlemlenen 0.4 derecelik ısınmanın artan CO2'nin sera etkisiyle tutarlı olduğu;
W 1981 roku w czasopiśmie Science opublikowaliśmy artykuł naukowy z wnioskiem, że zaobserwowane ocieplenie o 0, 4 stopnia Celsjusza w ubiegłym stuleciu odpowiada efektowi cieplarnianemu na skutek emisji CO2.
Bunu her seferinde arabayı limitlerine kadar zorlayarak, tutarlı şekilde yapabiliyorlar.
Za każdym razem wykorzystują samochód do granic możliwości.
Geleneksel iş zekası, güvenin, öngörülebilir davranışla kazanılacağına inanır; ama, her şeyin tutarlı ve tek tip olduğu durumlarda, tecrübelerimizi nasıl anlamlı kılabiliriz?
Stara mądrość biznesu dowodzi, że zaufanie buduje się przewidywalnym zachowaniem, ale gdy wszystko jest spójne i ujednolicone, jak stworzyć znaczące doświadczenia?
Sonuçlara göre, aklın şu anda başka yerde olması ile kısa sıra sonra mutsuz olma arasında, aklın başka yerde olmasının insanların mutsuz olmalarına neden olduğu fikri ile tutarlı olacak şekilde güçlü bir ilişki var.
Otóż istnieje silna zależność między zamyśleniem i natychmiastowym spadkiem szczęśliwości, co potwierdza tezę, że zamyślenie szkodzi szczęściu.
Onları uzun vadede birbirine uyumlu hale getiriyorlar ve yaptıklarının tutarlı bir şekilde uygulanmış olduğundan emin oluyorlar.
Stosują je spójnie przez określony czas, i upewniają się, że to co robią jest konsekwentnie realizowane.
Eğer 1960'larda ayık ve tutarlı idiyseniz, değilseniz de sizi affederiz, 1968'de Apollo VIII astronotları tarafından çekilen bu çok ünlü fotoğrafı hatırlarsınız.
Jeśli ktoś z was pamięta misje z lat 60, jeśli nie to trudno, to skojarzy sobie zdjęcie wykonane przez załogę Apollo 8.
Onları mantıkla tutarlı şekilde işleyerek evrensel olarak değerlendirmekteyizdir.
Traktujemy je całościowo, a są spójne dzięki logice.
19. yüzyıl başlarında, eğer jeolog idiyseniz ve Dünya'nın yaşı ile ilgili bir iddiada bulunduysanız, bunun Genesis'te bahsedilen dünyanın yaşı ile tutarlı oldup olmadığını açıklamak veya neden tutarlı veya tutarlı olmadığını açıklamak zorundaydınız.
Gdyby na początku XIX wieku geolog wypowiedział się o wieku Ziemi, musiałby się tłumaczyć, czy jest to spójne czy niespójne z wiekiem Ziemi według Księgi Rodzaju.
Sadece böyle yaparak hangi teorilerin daha tutarlı olduğunu ve hangilerinin tıpkı bugün anlattıklarım gibi mit olduğunu keşfetmeyi umabiliriz.
by wydedukować, czy trzeba przykładać wagę do tego, co mówię, czy mówię prawdę, czy kłamię. Jeśli tak jest, poniesiecie porażkę,
Çünkü eğer insanlar doğru olduklarına inanıyorlarsa, bu yanlış fikirlerle tutarlı yaşama biçimleri ve kurumlar yaratırlar.
Jeśli ludzie wierzą, że są prawdziwe, pomagają im przetrwać, tworząc instytucje, w których te fałszywe przekonania funkcjonują.
Böylece insan doğası ile ilgili bu yanlış düşünceyle tutarlı bir fabrika sistemi yarattık.
Stworzyliśmy system fabryczny, w którym funkcjonuje ten fałszywy obraz natury człowieka.
Ancak bu üretim sistemi bir kere uygulamaya konunca, Adam Smith'in görüşüyle tutarlı bir yol dışında, insanların başka türlü çalışmasının bir yolu yoktu.
Kiedy przyjęliśmy taki system produkcyjny, ludzie nie mogli już inaczej działać, jak tylko zgodnie z poglądem Adama Smitha.
Danny Kahneman ve okul arkadaşlarının gösterdiği üzere ne yazık ki, böyle stres anlarında ortadan kaybolan şeylerden biri de tutarlı, mantıklı düşünmek.
Niestety, jedną z rzeczy, które wyłączamy w momentach stresu jest racjonalne, logiczne myślenie, jak zostało to pokazane przez Kahnemana i jego kolegów.
Sağlak ya da solak olma olasılığınız, ebeveynlerinizin sağlak ya da solak olma durumu ile şaşırtıcı derecede tutarlı oranlarla belirlenmektedir.
Ale szanse na bycie lewo- lub praworęcznym są uwarunkowane cechami rodziców w zadziwiająco stałych proporcjach.
Belki komik bir soru gibi görünebilir, ancak kendimize şunu sormalıyız: 21. yüzyılda tutarlı ve özgüvenli bir konuşmayı gerçekleştirmekten öte daha önemli bir beceri var mı?
Może to zabrzmi dziwnie, ale musimy zadać sobie pytanie: "Czy w XXI wieku istnieje umiejętność ważniejsza od zdolności do prowadzenia spójnej i naturalnej rozmowy?"
Bugün tartışacağım şey ise, iyi muhakeme edebilmenin, tutarlı öngörülerde bulunmanın, iyi kararlar vermenin, çoğunlukla hangi zihniyette olduğunuz ile ilgili olması.
Będę dziś mówić o tym, że właściwy osąd, podejmowanie dobrych decyzji i trafne przewidywanie, opiera się głównie na nastawieniu umysłu.
Fizikçilerin de tam olarak istedikleri budur, yani matematiksel olarak tutarlı başka bir olgu için geliştirilmiş bir kuramın bir öngorüsünün ortaya çıkması.
Do tego w fizyce dążymy! Spójna matematycznie teoria przewiduje więcej, niż miała przewidzieć. Spójna matematycznie teoria przewiduje więcej, niż miała przewidzieć.
Eğer Samboja Lestari üstündeki yağış miktarı örüntüsüne bakarsak, bir zamanlar en kurak bölgeydi, ama şimdi tutarlı bir şekilde, en çok yağmurun orada oluştuğunu görüyorsunuz.
Model dystrybucji opadów nad Sambora Lestari pokazuje, że było to jedno z najsuchszych miejsc, ale widzimy, że opady konsekwentnie wzrastają.
Yine de bunun tutarlı olabileceğini düşünüyoruz.
Przypuszczamy, że chodzi o związki równoległe.
Sezgilerimiz bizi tekrar tekrar, öngörülebilir ve tutarlı bir şekilde yanıltıyor.
Nasza intuicja oszukuje nas w powtarzalny, łatwy do przewidzenia i spójny sposób.
Bunun bir avantajı da, parayı tutarlı paylaştırmaktır.
Zaletą tego jest to, że można logicznie przydzielać pieniądze.
Diğer yandan sağdaki şu iki çizgiden gelen bilgi, bunların aynı ışık altında olmasından dolayı tutarlı.
Z kolei po prawej, informacja jest spójna z tym, że oba kafelki są tak samo oświetlone.
Ve, çok samimiyim, yüzleşmek zorunda kaldığım tek gerçek ve tutarlı sakatlığım nasıl olup da dünya tarafından bu kelimelerle tarif edilebileceğimi düşünmemdi.
Naprawdę jedyną rzeczywistą i stałą niepełnosprawnością, z którą się zmagam, jest przeświadczenie świata o tym, że można mnie opisać w takich kategoriach.
Ve belki de zorlukları doğal, tutarlı ve yararlı olarak algılarsak, onun varlığından dolayı daha az yük almış olacağız.
Jeśli podejdziemy do trudności jako do czegoś naturalnego, stałego i przydatnego, może nawet ich pojawienie się będzie mniejszym ciężarem.
Tüm bu araştırmaların sonuçları inanılmaz şekilde tutarlı.
Wyniki tych badań są wyjątkowo spójne.
En çok merak ettiğim, bizim gibi zeki bir türün nasıl olur da sürekli bu kadar kötü ve bu kadar tutarlı bir şekilde hata yaptığı?
Najbardziej w tym intryguje mnie to, jak tak mądry gatunek, jak my, jest zdolny do popełniania cały czas tak dużych i tak konsekwentnych błędów
Tutarlı olsaydık, yanlış davranan birisine, mesela bir çocuk katiline karşı tutumumuz şöyle olurdu: "bu fert hatalı bir bileşene sahip, düzeltilmeye ihtiyacı var".
O kimś, kto źle się zachowuje, jak zabójca dzieci, powinniśmy myśleć jak o jednostce ze źle funkcjonującą
1.4305438995361s

Pobierz naszą aplikację z grami słownymi za darmo!

Połącz litery, odkrywaj słowa i wyzwij swój umysł na każdym nowym poziomie. Gotowy na przygodę?