Tanrı'nın olmadığı bir dünyada yaşamayı hiç düşünemem.
Ne mogu zamisliti živjeti u svijetu u kome Bog ne postoji.
Hayallere bağlanmak ve yaşamayı unutmak iyi değildir, Harry.
Nije dobro boraviti u snovima i zaboraviti živjeti.
Hayatta bazı seçimler yapıp onlarla yaşamayı seçiyoruz sanırım.
U životu valjda donosimo odluke i odlučujemo živjeti s njima.
Şimdi de hiç yokmuşsun gibi yaşamayı öğrenmelisin.
Moraš naučiti živjeti kao da ne postojiš.
Ya bununla yaşamayı öğrenirsin ya da seni burada bırakırız.
Ili ćeš naučiti živjeti s tim ili te ostavljamo ovdje.
Yeniden yaşamayı öğrenmeye çalışan iki yetim gibiydik.
Bili smo kao dvoje siročadi koji uče ponovno živjeti.
Şimdi buna rağmen, sonuç olarak barış ve karşılıklı uyum içinde bir arada yaşamayı hâlâ öğrenemedik mi, ha?
Nikad nisam previše... insistirao na zakonima, i posledica je da... nismo naučili da živimo zajedno... u relativnom miru i skladu.
Eğer kendi gezegeninize sahip çıkamıyorsanız,...hiçbiriniz burada yaşamayı hak etmiyorsunuzdur.
Ako sami ne marite za svoj planet, ne zaslužujete ovdje živjeti.
Birinin yaşamayı ya da ölmeyi hak ettiğine karar vermek bize düşmez bence.
Mislim da nije na nama da odlučimo... hoće li netko živjeti ili umrijeti.
Ve sıra kardeşime gelince anlayacağız... o da yaşamayı başaracak... tıpkı babamız gibi.
I kada moj brat bude na redu za test... također će ga preživeti... poput našeg oca.
Hiç düşündün mü, burada yaşamayı bırakıp burada yaşamaya başlamayı?
Jeste li se pitali kad je vrijeme da se prestane živjeti ovdje gore, i počne živjeti ovdje dolje?
Size yardım etmeye çalışan tek insanı... öldürmeye çalıştığınız bir dünyada yaşamayı gerçekten istiyor musunuz?
Dali želiš živjeti u svijetu.... gdje žele ubiti osobu koja samo želi pomoći?
Yaşamayı seçtiğin bu hayat seni zayıf düşürdü.
NACIN ZIVOTA KOJI SI IZABRAO, NACINIO TE JE SLABICEM.
Sadece tuvaletlerini yapıyorlar kokularıyla bizi boğuyorlar, hayatları için bir şey yapmıyorlar yaşamayı gerçekten isteyenlerin soluk almasını engelliyorlar.
Sve što rade je da pišaju i seru, dave nas svojim smradom, ne rade ništa sa svojim životima, i uzimaju zrak onima koji zaista žele živjeti.
Yaptığımız şeylerin sonuçları olur ama bununla yaşamayı öğrenmeliyiz.
Naša djela sve pokrecu. S time moramo živjeti.
Ben, korkuları ve acıları üzerinden yaşamayı öğrendim.
Ja sam naučio živjeti samo na njihovom strahu njihovoj boli.
Biz Ford ailesi, hanımefendi, sizin gibi fahişelerle yaşamayı aklımızdan bile geçirmeyiz.
"Mi smo svi Fordovi, gospodo. "Mi ne bi ni pomislili živjeti s jednom od vas jadnih kurvi, gospodo."
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
I to je razlog, što je nevolja Dugovječna.
Peki sen hangi zamanda yaşamayı tercih ederdin?
A u kom vremenu bi ti volio živjeti, zanesenjače?
İnsanların çoğu yaşamayı sever ve yaşamlarını acı çekmeden sürdürmek ister.
Većina ljudi, dakako, želi živjeti i to po mogućnosti bez patnje.
Bak mesela ben babam için daimi bir hayal kırıklığıyım ama bu gerçekle yaşamayı öğrendim.
Ja sam stalno razočaranje vlastitom ocu i naučio sam živjeti s tim.
Kurbanlarının hayatını yaşamayı ritüelinin bir parçası olarak farz edersek.
Pretpostavljajući identitete njegovih žrtava, to je dio njegovog rituala.
Kendini kanıtlamanın gittikçe zorlaştığı bir kültürde yaşamayı öğrenmeye...
Učim biti muškarac u kulturi gdje je sve teže to znati?
Bir çiftlikte yaşamayı o kadar isterdim ki, kedimi sağmaya çalışmıştım.
Tako sam htjela živjeti na farmi da sam pokušala pomusti mačku.
Sana göre şeyler olmadığını biliyorum ama düzensiz ve anı yaşamayı dene, nasıl olduğunu gör.
Mislim, znam da to nije tvoj svijet, ali zašto ne isprobati zbrkano i u trenutku, vidjeti kakav je to osjećaj?
Koca bir nesle bir ayakları öteki dünyada yaşamayı öğrettiniz.
Učio si čitavu generaciju da žive jednom nogom u zagrobnom životu.
Öyleyse neden mecbur olmadığın halde bir dövüşçü hayatı yaşamayı seçiyorsun?
Zašto bi odabrao živjeti kao borac kad ne moraš?
Yaptığımız onca şeyden sonra yaşamayı hak ediyor muyuz?
Nakon svega što smo učinili, mi ni zaslužili preživjeti?
Bununla yaşamayı öğrenmezsen seni yiyip bitirir.
Ili ćeš živjeti s tim ili ćete to pojesti.
Dünya, sıcak arkadaş ortamı değil öyle bir ortamda yaşamayı öğrenmeli.
Svijet nije mjesto ugodno za osjetila... i tamo treba naučiti živjeti.
Özel dedektif geliriyle bu şekilde yaşamayı karşılayabiliyor musun?
Možeš sebi priuštiti ovakav život kao privatni detektiv?
Bu vicdan azabıyla yaşamayı öğrenmen gerekecek.
Morat ćeš se naučiti živjeti s tim.
Düşünün. Nötr karbon bir yaşam yaşamayı seçin.
Razmislite o ovome. Donesite odluku o životu bez ugljika.
Eğer ilaç kullanmadan yaşamayı başarabilirsem bir şekilde aslında zihinsel bir hastalığa sahip olmadığımı, hepsinin bir hata olduğunu kanıtlayabilirmişim gibi hissediyordum.
Vjerovala sam da ću, ako uspijem živjeti bez lijekova, moći dokazati kako, ipak, nisam psihički bolesna, kako je to bila samo užasna pogreška.
Tek başlarına yaşamayı ve kendi kendilerine yürümeyi öğrenmeleri birkaç yıl daha alacak.
Naučiti živjeti samostalno, i potrajat će još par godina dok samostalno ne prohodaju.
Ve ben, bu şekilde yaşamayı reddediyorum.
I ja, kao prvo, odbijam živjeti na takav način.
Sonuç olarak, onca zaman boyunca huzur ve saygı çerçevesi içinde birlikte yaşamayı öğrendiğim sesleri dinledim ve karşılığında, kendime karşı bir şefkat duygusu, kabul ve saygı olarak yansıdı.
Sve vrijeme sam slušala glasove kojima sam konačno naučila živjeti u miru i poštivanju, što mi se zauzvrat reflektiralo povećanjem osjećaja suosjećanja, prihvaćanja i poštovanja prema samoj sebi.
Geçmişimin etrafında parmak uçlarımda yürümeyi bırakmanın zamanı geldi; aşağılık bir hayat yaşamayı bırakmanın zamanı geldi; ve kendi hikayemi geri almanın zamanı geldi.
vrijeme da prestanem okolišati oko moje prošlosti; vrijeme da prestanem živjeti život sramote; i vrijeme da vratim svoju priču.
Ve ben onsuz yaşamayı öğrendim, bana olan ihtiyacı olmadan yaşamayı öğrendim.
Naučila sam živjeti bez njega, i naučila sam živjeti bez njegove potrebe za mnom.
Biz bu gibi anları vahşice seversek, sonra belki iyi yaşamayı öğrenebiliriz -- ölüme karşın değil, ama onun yüzünden.
Ako divljački volimo te trenutke, onda možda možemo naučiti dobro živjeti - ne u inat smrti, već zbog nje.
Eğer 85'e kadar ya da daha fazla yaşamayı umuyorsanız Alzheimer'a yakalanma şansınız neredeyse ikiye bir olacak.
Ako se nadate doživjeti više od 85 godina, šansa da ćete dobiti Alzheimerovu bolest je skoro jedan prema dva.
Siyasi kültürümüzü değiştirmek için Avustralya'daki gibi bir kuraklık yaşamayı bekleyemeyiz.
Ne možemo čekati sušu poput one u Australiji da bismo promijenili našu političku kulturu.
Kör olmak bana, gözlerim açık bir hayat yaşamayı öğretti.
Oslijepivši, naučio sam živjeti život širom otvorenih očiju.
Sizden bunu istiyorum çünkü hiç bir çocuk, hiç bir insan bu çocukların yaşadıklarını yaşamayı hak etmiyor.
Tražim to od vas jer nijedno dijete, nijedno ljudsko biće ne zaslužuje ono što su ova djeca prošla.
Yalnız, şu koşulla bizimle birleşmeyi, birlikte yaşamayı kabul ediyorlar: Bizim erkeklerin de kendileri gibi sünnet olmasını istiyorlar.
No ljudi će pristati da među nama žive i s nama budu jedan rod samo ako se svi naši muškarci obrežu kao što su oni obrezani.
Tanrının antlaşmasına uymadılar, Onun yasasına göre yaşamayı reddettiler.
Saveza s Bogom ne održaše i ne htjedoše hoditi po Zakonu njegovu.
1.7244431972504s
Preuzmite aplikaciju Igre Riječi besplatno!
Povežite slova, otkrijte riječi i izazovite svoj um na svakoj novoj razini. Spremni za avanturu?