Oversettelse av "on" til Norsk


Hvordan bruke "on" i setninger:

buhur dolu on şekel ağırlığında altın bir tabak;
en skål av gull på ti sekel, full av røkelse,
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10.
Yahuda Kralı Yoaş oğlu Amatsya, İsrail Kralı Yehoahaz oğlu Yehoaşın ölümünden sonra on beş yıl daha yaşadı.
Judas konge Amasja, Joas' sønn, levde femten år efterat Israels konge Joas, Joakas' sønn, var død.
Hizkiyanın krallığının on dördüncü yılında Asur Kralı Sanherib, Yahudanın surlu kentlerine saldırıp hepsini ele geçirdi.
I kong Esekias' fjortende år drog kongen i Assyria Sankerib op imot alle Judas faste byer og inntok dem.
Kral Sidkiyanın krallığının on birinci yılına kadar kent kuşatma altında kaldı.
Og de holdt byen kringsatt like til kong Sedekias' ellevte år.
Bağırsaklarını kurşunla doldurmadan önce o çirkin, sarı işe yaramaz kıçını evimden çıkarman için sana on saniye vereceğim.
Du får ti sekunder på deg til å få den stygge hesterompa di vekk herfra.
O tabancayı on yıl taşıdın ve şimdi kurşunu boşa harcadın.
I ti år har du hatt pistolen, og nå sløste du bort skuddet.
Sakın benden on milyon dolarlık ödül parasını çalmakta yardım isteyeceğini söyleme.
Si at du vil ha min hjelp til å stjele de ti millionene
On tane türbine karşılık mahsülün yüzde onu diyelim.
Ti vindturbiner blir ti prosent av våravlingen deres.
Yapmamıza yardım etmeleri için on adama ihtiyacımız var.
Vi trenger 10 menn til å bygge dem.
Bir ile on arasında bir sayı seç.
Velg et tall mellom ett og ti.
Tam on ikiden vuran ilk saksocuya 25 bin dolar!
$25 000 til første jævel som treffer blinken!
Çünkü zengin iken bir sorunla karşılaştığımda en azından limuzinimin arka koltuğunda iki bin dolarlık takım ve on dört bin dolarlık altın saatle oturuyor oluyorum.
Og må jeg takle problemer, dukker jeg opp i limousine I en 2000 dollars dress, med ei gullklokke til 40 000!
Beyler, minnetimi dile getirmek isterim, bu içki sürahisini en son kullanmamız gerekeli on yedi sene oluyor.
Mine herrer, jeg er glad for å kunne si at det er 17 år siden sist vi brukte denne karaffelen.
Sherlock on yaşındayken bana mektup yazıp koca ekipte sadece benim gerçek Yorkshire aksanını yapabildiğimi belirtmişti.
Sherlock skrev et brev til meg da han var ti, og sa at kun jeg, av alle skuespillerne, virkelig klarte Yorkshire-aksenten.
On dördüncü yıl Kedorlaomerle onu destekleyen öbür krallar gelip Aşterot-Karnayimde Refalıları, Hamda Zuzluları, Şave-Kiryatayimde Emlileri, çöl kenarındaki El-Parana kadar uzanan dağlık Seir bölgesinde Horluları bozguna uğrattılar.
Og i det fjortende år kom Kedorlaomer og de konger som var med ham, og slo refa'ittene i Asterot-Karna'im og susittene i Ham og emittene i Sjave-Kirjata'im
İbrahim, ‹‹Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım›› dedi, ‹‹Eğer on kişi bulursan?›› RAB, ‹‹On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim›› diye yanıtladı.
Da sa han: Herre, bli ikke vred om jeg taler bare denne ene gang til! Kanskje det finnes ti. Han svarte: Jeg skal ikke ødelegge den - for de tis skyld.
Havuz ve havuzu taşıyan on iki boğa heykeli,
havet og de tolv okser under det;
Yotam yirmi beş yaşında kral oldu ve Yeruşalimde on altı yıl krallık yaptı.
Han var fem og tyve år gammel da han blev konge, og regjerte seksten år i Jerusalem.
Manaşşe on iki yaşında kral oldu ve Yeruşalimde elli beş yıl krallık yaptı.
Manasse var tolv år gammel da han blev konge, og han regjerte fem og femti år i Jerusalem.
Sidkiya yirmi bir yaşında kral oldu ve Yeruşalimde on bir yıl krallık yaptı.
Sedekias var en og tyve år gammel da han blev konge, og han regjerte elleve år i Jerusalem.
Tam o sırada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın İsanın arkasından yetişip giysisinin eteğine dokundu.
Og se, en kvinne som hadde hatt blodsott i tolv år, trådte til bakfra og rørte ved det ytterste av hans klædebon;
İsa, on iki öğrencisine bu buyrukları verdikten sonra onların kentlerinde öğretmek ve Tanrı sözünü duyurmak üzere oradan ayrıldı.
Og det skjedde da Jesus var ferdig med å gi sine tolv disipler disse forskrifter, da drog han derfra for å lære og forkynne i deres byer.
Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü.
Og da den sjette time var kommet, blev det mørke over hele landet like til den niende time.
Ya da, Şiloahtaki kule üzerlerine yıkılınca ölen o on sekiz kişinin, Yeruşalimde yaşayan öbür insanların hepsinden daha suçlu olduğunu mu sanıyorsunuz?
Eller hine atten som tårnet ved Siloa falt over og slo ihjel, tenker I at de var skyldige fremfor alle mennesker som bor i Jerusalem?
Buna göre, Şeytanın on sekiz yıldır bağlı tuttuğu, İbrahimin bir kızı olan bu kadının da Şabat Günü bu bağdan çözülmesi gerekmez miydi?››
Men denne, en Abrahams datter, som Satan har bundet, tenk, i atten år, skulde ikke hun bli løst av dette bånd på sabbatsdagen?
‹‹Ya da hangi kral başka bir kralla savaşa gittiğinde, üzerine yirmi bin askerle yürüyen düşmana on bin askerle karşı koyabilir miyim diye önce oturup bir değerlendirme yapmaz?
Eller hvilken konge som drar ut for å møte en annen konge i strid, setter sig ikke først ned og rådslår om han med ti tusen er i stand til å møte den som kommer imot ham med tyve tusen?
Birincisi geldi, ‹Efendimiz› dedi, ‹Senin bir minan on mina daha kazandı.›
Da kom den første frem og sa: Herre! ditt pund har kastet av sig ti pund.
‹‹Sonra çevrede duranlara, ‹Elindeki minayı alın, on minası olana verin› dedi.
Og han sa til dem som stod ved hans side: Ta pundet fra ham og gi det til ham som har de ti pund!
‹‹Ona, ‹Efendimiz› dediler, ‹Onun zaten on minası var!›
De sa til ham: Herre! han har jo ti pund!
Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtta oturarak İsrailin on iki oymağını yargılayasınız.
så I skal ete og drikke ved mitt bord i mitt rike, og sitte på troner og dømme Israels tolv stammer.
İsa şu karşılığı verdi: ‹‹Günün on iki saati yok mu? Gündüz yürüyen sendelemez. Çünkü bu dünyanın ışığını görür.
Jesus svarte: Er det ikke tolv timer i en dag? Den som vandrer om dagen, støter sig ikke, fordi han ser denne verdens lys;
Fısıh Bayramına Hazırlık Günüydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudilere, ‹‹İşte, sizin Kralınız!›› dedi.
Men det var beredelses-dagen i påsken, omkring den sjette time. Og han sier til jødene: Se her eders konge!
Gün doğmak üzereyken Pavlus herkesi yemek yemeye çağırdı. ‹‹Bugün on dört gündür kaygılı bir bekleyiş içindesiniz, hiçbir şey yemeyip aç kaldınız›› dedi.
Da det nu led mot dag, bad Paulus alle ta føde til sig, og han sa: Dette er nu den fjortende dag at I venter og lar være å ete og ikke tar noget til eder.
Kenti çevreleyen surların on iki temel taşı bulunuyordu. Bunların üzerinde Kuzunun on iki elçisinin adları yazılıydı.
Og stadens mur hadde tolv grunnstener, og på dem navnene på Lammets tolv apostler.
0.89078712463379s

Last ned vår ordspillapp gratis!

Koble bokstaver, oppdag ord og utfordre hjernen din på hvert nye nivå. Klar for eventyret?