Onlar bir şey yapmayınca, ben kendim yapmaya karar verdim.
/Nic by nie zrobili, /więc postanowiłem sam się tym zająć.
Asırlarca onlar için dans ettim, kan toplayıcı ve ruh taşıyıcıları oldum.
Od wieków tańczyłam dla nich, Zbieraczka Krwi. Odbieraczka Dusz.
Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.
Błogosławieni, którzy się smęcą; albowiem pocieszeni będą.
Bütün bunlar, onlar gittiği için oluyor.
To się dzieje dlatego, że odeszli.
Onlar farkına bile varmadan topluluk icabına bakar.
Krąg nieświadomie zrobi to za mnie.
Onlar için yapabileceğin hiçbir şey yok.
Nie możesz już nic dla niej zrobić.
Biz onları göremiyorsak onlar da bizi göremez.
A więc oni też nas nie widzą.
Onlar benim için her şey demek.
I ja... Są dla mnie wszystkim.
Ama onlar bizim bildiğimiz Lycanlar değildi.
To nie były Lykany, jakie znamy.
Onlar yasalarımıza uymaktansa, kendi Tanrılarına itaat etmeyi tercih ederler.
Ich prorocy nawet mówią o nowym królu.
Onlar için yapabileceğimiz bir şey yok.
Nic nie możemy więcej dla nich zrobić.
Onlar için yapabileceğim bir şey yok.
Nie mogę dla nich nic zrobić.
Bize bir tek onlar yardım edebilir.
Jeśli ktoś może nam pomóc, to oni.
Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Błogosławieni cisi; albowiem oni odziedziczą ziemię.
Onlar bizi öldürmek istiyor, biz de onları.
Oni chcą naszej śmierci, a my ich.
Bir zamanlar biz de onlar gibiydik.
Mówisz, że już nim nie jesteśmy?
Onlar için türler arası evlilik insana ve doğaya karşı bir suç.
Dla nich mieszane małżeństwa to zbrodnia przeciwko ludziom i naturze.
Onlar için yapabileceğin bir şey yok.
Jest po prostu nic możesz zrobić dla nich.
Onlar beni bulana kadar 20 dakikam olduğunu düşünüyorum.
Mam 20 minut, aż mnie znajdą.
Yani ya sen öldürürsün, ya da onlar.
Tak czy inaczej czeka mnie śmierć.
dedim. Ve onlar da "Sadece söylüyorum, biliyorsun.
A oni: "No wiesz, ja tylko tak mówię.
Onlar da aynı şekilde bir çamaşır makinesi istiyorlar.
One chcą pralek dokładnie tak samo.
Elbetter, onlar enerji tüketimi konusunda daha tutumlu olmalılar.
Oczywiście urządzenia będą zużywały mniej prądu.
Ama aslında onlar bir şekilde bizim gerçekliğimizi yaratıyorlar, çünkü şu anda neye ilgimizi verdiğimizi bize yansıtıyorlar.
Filtry w pewnym sensie tworzą naszą rzeczywistość, ponieważ mówią nam na co zwracamy uwagę.
Kültür Devrimi'nde hayatta kalmayı başardıktan sonra, onlar kesinlikle mutluluğa giden tek bir yol olduğuna körü körüne inanıyorlardı: bu da güvenli ve dolgun maaşlı bir işti.
Po przetrwaniu rewolucji kulturalnej, wierzyli, że istnieje tylko jeden sposób na szczęście: bezpieczna i dobrze płatna praca.
Onlar ilktiler. İnsanlar ne yaptığınızı satın almazlar; yapma nedenin için satın alırlar.
Ludzie nie kupują tego co robisz; kupują to, dlaczego to robisz.
Çağımızın çocukları dijital bir dünyada yaşıyorlar, ve onlar için zaman her yerde.
Dzieci dorastają w cyfrowym świecie, godzinę można sprawdzić wszędzie.
Bu Kenya hükümetinin 2004'te seçilmesi sonrasında onlar tarafından yapılmış gizli bir istihbarat raporuydu.
Był to raport tajnych służb zlecony przez kenijski rząd, po jego wybraniu w 2004 roku.
Ama anımsayın, Bağdat'taki o insanlar, Irak'taki o insanlar, Afganistan'daki o insanlar-- onların bu videoyu seyretmesine gerek yok; onlar bunu her gün görüyor.
Ale pamiętaj, że ludzie w Bagdadzie, ludzie w Iraku, ludzie w Afganistanie -- nie muszą oglądać tego filmu; oglądają takie sceny codziennie.
Onlar da bize belgenin yazarının Microsoft Word kimliği ile görüntüleyen bir ekran print-screen'i yolladı.
Wysłali nam zrzut ekranu z autorem w identyfikatorze Microsoft Word.
Ama hedefinizi birine söylediğinizde ve onlar bunu öğrendiğinde, psikologlar bunun sosyal gerçeklik adlı bir olgu olduğunu tespit etti.
jednak, zdradzając swoje cele innym, zostaniemy za nie pochwaleni, psychologowie nazwali to rzeczywistością społeczną.
Sonra Şam Aramlılarının ülkesine askeri birlikler yerleştirdi. Onlar da Davutun haraç ödeyen köleleri oldular. RAB Davutu gittiği her yerde zafere ulaştırdı.
Tedy Dawid osadził żołnierzem Syryję Damaską, a byli Syryjczycy sługami Dawidowymi, oddawając mu hołd; i zachowywał Pan Dwida, gdzie się kolwiek obrócił.
onlar da tutsak oldukları ülkede pişmanlık duyup günahlarından döner, ‹Günah işledik, yoldan sapıp kötülük yaptık› diyerek sana yakarırlarsa,
A upamiętaliby się w sercu swojem w onej ziemi, do której są zaprowadzeni w niewolę, a nawróciwszy się modliliby się w ziemi niewoli swojej, mówiąc: Zgrzeszyliśmy źleśmy uczynili, i niepobożnieśmy się sprawowali;
İlahlarını yakıp yok ettiler. Çünkü onlar tanrı değil, insan eliyle biçimlendirilmiş tahta ve taşlardı.
I powrzucali bogów ich w ogieó; albowiem nie byli bogami, ale robotą rąk ludzkich, drewno i kamień; przetoż ich wygubili.
RAB kimsenin onları ezmesine izin vermedi, Onlar için kralları bile payladı:
Nie dopuszczał nikomu, aby im miał krzywdę czynić; nawet karał dla nich i królów, mówiąc:
Onları yapan, onlara güvenen herkes Onlar gibi olacak!
Niech im podobni będą, którzy je robią, i wszyscy, którzy w nich ufają.
Onlar da hemen ağlarını bırakıp Onun ardından gittiler.
A oni zarazem opuściwszy sieci swoje, poszli za nim.
Onlar ise kendi aralarında tartışarak, ‹‹Ekmek almadığımız için böyle diyor›› dediler.
A oni rozmawiali między sobą, mówiąc: Nie wzięliśmy chleba.
Onlar ise kendi aralarında, ‹‹Ekmeğimiz olmadığı için böyle diyor›› şeklinde tartıştılar.
I rozmawiali między sobą i rzekli: O tem snać mówi, że nie mamy chleba.
Onlar, ‹‹Musa, erkeğin bir boşanma belgesi yazarak karısını boşamasına izin vermiştir›› dediler.
A oni rzekli: Mojżesz pozwolił napisać list rozwodny i opuścić ją.
Onlar da kederlenerek birer birer kendisine, ‹‹Beni demek istemedin ya?›› diye sormaya başladılar.
Tedy oni poczęli się smucić, i do niego mówić, każdy z osobna: Azażem ja jest? A drugi: Azaż ja?
Onlar da gittiler, her şeyi İsanın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
Tedy odszedłszy znaleźli, jako im był powiedział, i nagotowali baranka.
Ama onlar hep bir ağızdan, ‹‹Yok et bu adamı, bize Barabbayı salıver!›› diye bağırdılar.
Tedy zawołało społem wszystko mnóstwo, mówiąc: Strać tego a wypuść nam Barabbasza!
Onlar konuşmalarını bitirince Yakup söz aldı: ‹‹Kardeşler, beni dinleyin›› dedi.
A gdy oni umilknęli, odpowiedział Jakób, mówiąc: Mężowie bracia! słuchajcie mię.
1.2716400623322s
Pobierz naszą aplikację z grami słownymi za darmo!
Połącz litery, odkrywaj słowa i wyzwij swój umysł na każdym nowym poziomie. Gotowy na przygodę?