Ne zaman tökezlesen, ne zaman başarısız olsan ne zaman zayıf hissetsen ben, oradayım!
Svaki put kad posrneš, svaki put kad padneš, kad si slab, Ja sam... tu!
Tüm casusların, minik kuşların sana Viserys'in gaddar, aptal ve zayıf olduğunu anlattı mı?
Svi vaši špijuni, vaše ptičice... Jesu li vam rekle da je Viserys okrutan, glup i slab?
Çocuğun koruyucu yapısını dengesizleştirmek onu daha zayıf kılacaktır... kıza karşı.
Narušavanje strukture dječakove potpore učiniti će ga ranjivijim podložnijim njoj
Zayıf ve narin toprak canlılar tarafından oluşturuluyor.
Tanko i krhko, tlo je napravljano od žive materije.
Kurtlarla geçirdiğin vakit seni zayıf biri yapmış.
Vrijeme s vukovima te učinilo slabim.
Halen atmosferi uygun hale getirmeye çalışıyoruz nefes alınabilir ama zayıf.
Još uvijek radimo na atmosferi. Može se disati, ali je kisik rijedak.
Onlara hak ettikleri saygıyı gösterin yoksa bu bizi zayıf kılar.
Pokaži im poštovanje koje zaslužuju, inače mi slabimo.
Sonra fark ettim ki zayıf bir noktası varmış.
Onda sam shvatio... Ima slabu točku.
Fakat böyle zayıf görünmen, seni bir casusu ortaya çıkarmak için çok uygun bir konuma getiriyor.
Ali ta te prividna slabost čini savršenim za razotkrivanje špijuna.
Kardeşinin davasından önce onu yakalayacağız demek isterdim ama çok zayıf ihtimal.
Voljela bih reći da ćemo ga ščepati prije Theina suđenja, ali to je malo vjerojatno.
Ama benim masamda senin gibi zayıf serserilere yer yok.
Ali kod mene nema mesta za slabiće kao što si ti.
Bak, zayıf olduğumu biliyorum ama ikisini de yiyebilirim ve yiyeceğim de.
Vidi, znam da sam mršava ali mogu da pojedem dva ova, i poješću.
Vampir biyolojisinde zayıf bir halka bulup, bunu tetiklemek için bir şeyler yapmak.
Pronaći slabu kariku u biologiji vampira i smisliti nešto kako bismo to iskoristili.
Bundan böyle Dorne'da zayıf adamların borusu ötmeyecek.
A slabići više nikad neće vladati Dorneom.
Ve zayıf altyapısından dolayı, bu insanların sadece yüzde 25'i ihtiyaçları olan hayati ilaçlara ulaşabiliyorlar.
A zbog loše infrastrukture, samo 25 posto njih dobiva lijekove koji im mogu spasiti život.
Bu araştırmanın güzel yanı ise kimsenin, kadının mutlu olmak için zayıf olmak zorunda olduğunu öne sürmüyor olması;
Međutim, ljepota ovog istraživanja jest to što nitko ne kaže da žene moraju biti mršave da bi bile sretne;
Bu ülkede en sık rastlanılan cevaplar: iyi, zayıf, alçakgönüllü ve kullanılabilir tüm kaynakları görüntüsü için kullanmalı.
Glavni odgovori u ovoj zemlji: draga, mršava, skromna i trošenje svih sredstava na izgled.
Eğer şunu merak ediyorsanız: "Daha zayıf baldırlara ve daha ışıltılı saçlara sahip olursam, daha mutlu olur muyum?"
I ako se ikada pitate: "Da imam mršavije noge i sjaniju kosu, bih li bila sretnija?"
sadece bir grup modelle görüşün çünkü onlar en zayıf baldırlara, en ışıltılı saçlara ve en klas kıyafetlere sahipler ve muhtemelen gezegendeki fiziksel görünüşleri hakkında en güvensiz kadınlar onlar.
samo morate upoznati skupinu modela, jer oni imaju najmršavije noge i najsjaniju kosu i odličnu odjeću, a najvjerojatnije su psihički najnesigurnije osobe na svijetu.
Biz yerde birlikte yatıyoruz ve vücudumuz o kadar zayıf ki ölmeye hazırız'
Ležimo zajedno na podu, i naša tijela su toliko slaba da smo spremni umrijeti."
Akademik olarak öyle zayıf, öyle yetersiz sınıflarım oldu ki kendimi tutamayıp ağladım.
Sjećam se razrednih odjela koji su bili toliko slabi, s toliko lošim školskim uspjesima... plakala sam zbog njih.
Öğrenci, "Bayan Pierson, bu F (zayıf) mı?"
Upitao me: "Nastavnice, je li ovo F?"
Eğer çok kilo verirseniz, beyniniz sanki açlıktan ölecekmişsiniz gibi tepki verir, ve kilo vermeye başladığınızda şişman da zayıf da olsanız, beyninizin tepkisi tamamen aynı olacaktır.
Ako izgubite mnogo kilograma, vaš mozak reagira kao da gladujete i bilo da ste bili debeli ili mršavi kad ste počeli vaš mozak uvijek reagira potpuno isto.
Bu demek oluyor ki, başarılı bir diyet uygulayıcısı kendisiyle aynı kiloda olan ama hep zayıf kalmış birinden sonsuza dek tam da o kadar daha az yemeli.
To znači da netko tko uspješno drži dijetu mora zauvijek jesti ovu količinu hrane manje negoli netko iste težine tko je oduvijek bio mršav.
Güçlü taraflarımı, zayıf yanlarımı ve gelişimim için nazik tavsiylerini, belirli olayların alıntılarını yazdı ve hayatıma bir ayna tuttu.
Pisao je o mojim snagama, slabostima, i nježnim sugestijama za poboljšanje, citirajući specifične događaje, držeći ogledalo mog života.
Simülasyonlar yapmamız gerek, savaş oyunları değil, bakteri oyunları, böylece nelerde zayıf olduğumuzu anlarız.
Moramo raditi simulacije, "igre mikroba", ne igre ratova, kako bismo vidjeli gdje su rupe u sustavu.
Zayıf kuvvetin bu taşıyıcıları da aynı, "Z"ler.
Ovi nosioci slabe sile, Z-ovi, isto.
Bence bu, özellikle çocuk iken bir hikayeden ne kadar etkilenebileceğimizi ve ne kadar zayıf kalabilecegimizi gösteriyor.
Ovo pokazuje, mislim, kako smo upečatljivi i ranjivi pred licem priče, naročito kao djeca.
Yusuf onlarla ilgili düşlerini anımsayarak, ‹‹Siz casussunuz›› dedi, ‹‹Ülkenin zayıf noktalarını öğrenmeye geldiniz.››
Josip se sjeti snova što ih je o njima sanjao. I reče im: "Vi ste uhode! Došli ste da izvidite slaba mjesta ove zemlje."
Yusuf, ‹‹Hayır!›› dedi, ‹‹Siz ülkenin zayıf noktalarını öğrenmeye geldiniz.››
On će im opet: "Ne, nego ste došli da izvidite slaba mjesta ove zemlje."
‹‹Nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu öğrenin.
Razgledajte zemlju kakva je. Je li narod koji u njoj živi jak ili slab, malobrojan ili mnogobrojan?
Evet, pek çoklarına sen ders verdin, Zayıf elleri güçlendirdin,
Eto, mnoge ljude ti si poučio, okrijepio si iznemogle mišice;
Ayak parmaklarının bir kesimi demirden, bir kesimi kilden olduğu gibi, krallığın da bir bölümü güçlü, bir bölümü zayıf olacak.
Prsti stopala, dijelom željezo a dijelom glina: kraljevstvo će biti dijelom čvrsto a dijelom krhko.
İmanı zayıf olanı aranıza kabul edin, ama tartışmalı konulara girmeyin.
Slaboga u vjeri prigrlite, ali ne da se prepirete o mišljenjima.
Biri her şeyi yiyebileceğine inanır; imanı zayıf olansa yalnız sebze yer.
Netko vjeruje da smije sve jesti, slabi opet jede samo povrće.
Ne var ki, Tanrı bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını, güçlüleri utandırmak için de dünyanın zayıf saydıklarını seçti.
Nego lude svijeta izabra Bog da posrami mudre, i slabe svijeta izabra Bog da posrami jake;
Ne var ki, herkes bu bilgiye sahip değildir. Hâlâ putperest alışkanlıklarının etkisinde kalan bazıları, yedikleri etin puta sunulduğunu düşünüyorlar. Vicdanları zayıf olduğu için lekeleniyor.
Ali nemaju svi toga znanja. Neki, navikli na idole, još jedu meso kao idolima žrtvovano i njihova se savjest kalja jer je nejaka.
Yalnız dikkat edin, bu özgürlüğünüz vicdanı zayıf olanların sürçmesine neden olmasın.
A pazite da ne bi možda ta vaša sloboda bila spoticaj nejakima.
Eğer zayıf vicdanlı biri, bilgili olan seni bir put tapınağında sofraya oturmuş görürse, puta sunulan kurbanın etini yemek için cesaret almaz mı?
Jer vidi li tko tebe koji imaš znanje za stolom u hramu idolskomu, neće li se njegova savjest, jer je nejaka, "izgraditi" da jede žrtvovano idolima?
Sonuçta bu zayıf vicdanlı kişi, Mesihin uğruna öldüğü bu kardeş, senin bilgin yüzünden mahvolur!
I s tvoga znanja propada nejaki, brat za kojega je Krist umro.
Bu şekilde kardeşlere karşı günah işleyip onların zayıf vicdanlarını yaralayarak Mesihe karşı günah işlemiş olursunuz.
Tako griješeći protiv braće i ranjavajući njihovu nejaku savjest, protiv Krista griješite.
İşte bu yüzden birçoğunuz zayıf ve hastadır, bazılarınız da ölmüştür.
Zato su među vama mnogi nejaki i nemoćni, i spavaju mnogi.
Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir.
Naprotiv, mnogo su potrebniji udovi tijela koji izgledaju slabiji.
Düşkün olarak gömülür, görkemli olarak diriltilir. Zayıf olarak gömülür, güçlü olarak diriltilir.
sije se u sramoti, uskršava u slavi; sije se u slabosti, uskršava u snazi;
Bunların arasında evlerin içine sokulup günahla yüklü, çeşitli arzularla sürüklenen, her zaman öğrenen, ama gerçeğin bilgisine bir türlü erişemeyen zayıf iradeli kadınları adeta tutsak eden adamlar var.
Od njih su doista oni što se uvlače u kuće i zarobljuju ženice, natovarene grijesima, vodane najrazličitijim strastima:
Bunun gibi, ey kocalar, siz de daha zayıf varlıklar olan karılarınızla anlayış içinde yaşayın. Tanrının lütfettiği yaşamın ortak mirasçıları oldukları için onlara saygı gösterin. Öyle ki, dualarınıza bir engel çıkmasın.
Tako i vi, muževi, obazrivo živite sa svojim ženama, kao sa slabijim spolom, te im iskazujte čast kao subaštinicima milosti Života da ne spriječite svojih molitava.
1.433413028717s
Preuzmite aplikaciju Igre Riječi besplatno!
Povežite slova, otkrijte riječi i izazovite svoj um na svakoj novoj razini. Spremni za avanturu?