Prijevod od "oštećen" na Turski


Kako koristiti "oštećen" u rečenici:

Auto je malo oštećen, ali barem su svi dobro.
Araçta biraz hasar var ama en azından herkes iyi.
Jeste li sigurni da mu mozak nije oštećen?
Beyin travması filan geçirmiyor, değil mi?
Jeste primijetili da "B" dok nije oštećen?
B bölümünde bir hasar olmadığını fark eden oldu mu?
Ne znam zašto nije poslao normalnu poruku ali možda mu je odašiljač oštećen ili možda da bi izbjegao otkrivanje, ali to je definitivno on.
Bu Sheppard.Neden düzgün bir mesaj yollamadı bilmiyorum, belki de zarar görmüş bir verici ile uğraşıyordu, ya da yakalanmadan iletişim kurmaya çalışıyordu.
Vi ste oštećeni, ja sam oštećen.
Siz de hasar gördünüz, ben de.
Anatomski sam oštećen kao lutak Ken.
Anatomik olarak Barbie'nin erkek arkadaşı Ken kadar yetersizim.
Što ako nam je avion oštećen i moramo iskočiti nad Japanom?
Ya Japonya üzerinde paraşütle atlamak zorunda kalırsak?
Ali i oštećen će još biti opasan, poput ranjene zvijeri.
Ancak sakatlansa bile yine de tehlikeli bir hayvan olacak.
Poručniče, znate li nešto što ja ne znam, jer zadnji put kad sam provjeravao, Prometej je bio teško oštećen, a jedini ZPM koji imamo, nije imao energije za pokretati auto-radio.
Teğmen, benim bilmediğim bir şey mi biliyorsun? Çünkü son kontrol ettiğimde, Prometheus kritik biçimde hasarlıydı ve elimizdeki tek SNM'nin bir araba radyosunu çalıştıracak kadar gücü bile yoktu.
Njegov mozak je oštećen ovom toksičnom i užasnom supstancom.
O korkunç zehirli maddeyi kullandığı için beyni hasar görmüş.
Broji do pet tako da znam da ti nije oštećen mozak i možeš kući.
Beşe kadar sayki beyninde hasar olmadığını ve eve gidebileceğini anlayım.
Tko će dešifrirati pitanje, tko će izroniti prazan i oštećen a tko će pući pod pritiskom?
Kim soruyu çözebilecek, kim elleri boş dönecek veya elindekileri arttıracak, ya da kim baskıya dayanabilecek diye.
Ako netko toliko oštećen kao što si ti može da nađe motiv da se svatko jutro izvuče iz kreveta, mislim da ja mogu da se suočim sa običnom ceremonijom dodjele nagrada.
Eğer senin gibi arızalı birisi bile her sabah yatağından kalkabiliyorsa sanırım bir tek seremoniyi halledebilirim.
Najvjerojatnije je oštećen kao i mi.
Muhtemelen en az bizim kadar hasar aldı.
Zupčanik je dosta oštećen gospodine... samo je pitanje vremena kada ćemo...
Kötü haber ne peki? Dişliler ağır hasar almış efendim. Yere çakılmamız...
To je vidio nakon što mu je brod oštećen.
Gemisi hasar aldıktan sonra gördüğü manzara buymuş.
Na povratku su naišli na oluju i brod je oštećen.
Dönüş yolunda bir fırtınaya yakalanmışlar ve gemileri hasar almış.
Živac mi je oštećen tijekom carskog reza, pa je sve nekako...
C bölgesinde sinir hasarı var. - Her şey uçtu.
Kradeš najskuplju robu, nitko nije oštećen.
Hep üstün kalite malları çalıyordun, böylece kimse zarar görmüyordu.
Voda je nanijela štetu, strujni krugovi su sprženi software je oštećen.
Sudan hasar gormus, devreler yanmis, Yazilim bozulmus.
Oštećen si na način da te ni ja ne mogu izliječiti.
Sam. Gördüğün zararı ben bile tedavi edemem.
Bio je nestabilan u prošlosti, ali bila sam šokirana koliko je sad bio oštećen.
Geçmişte de dengesizlikleri olmuştu ama şu anki hali beni bile şaşırtıyor. Yeter tamam mı?
Alma je udovica, a i ja sam oštećen.
Alma artık bir dul ve ben de yalnız kaldım.
Tragično ranjen i oštećen demonima od kojih ne može pobjeći.
İçindeki kaçamadığı şeytanlar tarafından derin yaralar açılmış birisine değil.
Oscilator je oštećen, ali još uvijek radi.
Osilatör hasar gördü. Ama halen çalışıyor.
Sada sam oštećen, i mislim da si zbog toga bolesna.
Artık hasta biriyim ve sanırım senin hastalığının da sebebi bu.
Ima isto oštećen čeoni režanj kao i ostali.
Diğerleri gibi onda da ön lob hasarı var.
Moderator je oštećen i to spriječava redukciju brzine neutrona.
Nötron hız düşürücü moderatörler zarar görmüş.
Zato što nema razlike ako si čist ili oštećen.
Çünkü Safkan ya da Hasarlı olman önemli değil.
barem oni koji nemaju oštećen vid, nemaju problema s čitanjem tih iskrivljenih vijugavih znakova, dok to kompjutorski programi jednostavno još ne mogu tako dobro.
en azından görme engelli olmayan insanlar, şekli bozulmuş dalgalı karakterleri okumakta sorun yaşamıyorlar, fakat bilgisayarlar bunu henüz yapamıyorlar.
Pa ako imate oštećen organ, ako ste imali srčani udar i želite popraviti oštećeno područje, želite li one gore -- snažne, izdašne stanice?
Eğer yaralı bir organınız varsa, eğer bir kalp krizi geçirmişseniz ve zedelenen alanı tamir etmek istiyorsanız, bu yukardaki güçlü ve bol sayıdaki hücrelerden mi isterdiniz?
I razmišljao sam --proučavao sam ovu pticu nekoliko godina-- ne bi li mozak ove ptice trebao biti oštećen?
İlk başta düşünmüştüm ki -bu kuş üzerine birkaç yıl çalıştım ben- yani, bu kuşun beyninin zarar görmesi gerekmez mi?
Kada je Malala bila u bolnici, i prolazila je kroz strašne bolove i imala je snažne glavobolje jer joj je živac u licu oštećen, viđao sam tamnu sjenu kako se širi licem moje žene.
Malala hastanede iken ve can acısı içinde iken çok ağır baş ağrıları varken -çünkü yüz sinirleri kesilmişti- eşimin yüzüne yayılan karanlık bir gölge gördüm.
Jedna studija na jednom američkom sveučilištu pronašla je kako 61 posto brucoša ima oštećen sluh kao posljedica štetnog djelovanja slušalica.
Amerikan Üniversitesindeki bir çalışma göstermektedir ki birinci sınıf öğrencilerinin yüzde 61' i yanlış kulaklık kullanımı sebebiyle duyma rahatsızlığı yaşamaktadır.
2.2871351242065s

Preuzmite aplikaciju Igre Riječi besplatno!

Povežite slova, otkrijte riječi i izazovite svoj um na svakoj novoj razini. Spremni za avanturu?